Blogger.com'a konulan yasak kaldırılana kadar Komple Muamele yazılarana ara vermiştir.
Maksadım daha önce YouTube'a konulan yasağı kanıksadığımız gibi bir takım X, Y, V, Z Tunnel larla girip, sonrasında da sansür yokmuş gibi hayatlarınıza devam etmemenizdir.
Kısacası; bu saçma zihniyet tükürdüğünü yalayana kadar yeni bir şey yok batı cephesinde.
27 Ekim 2008
23 Ekim 2008
Liselim
Lise önünü mekan bellemiş gençler bir klasiktir. Okul çıkışlarında simitçi, meybuzcu ve mevsimine göre kaynamış mısırcı/erikçi/kestanecinin yanısıra maaşlı personel gibi duvara tüneyip beklerdi bu arkadaşlar. Ben gençken bunların saçlar mobilet ense diye tabir edilen (bkz: Rüştü Reçber) modeldi. Aradan geçen yıllarda bunlar evrim merdiveninde bir iki ufak basamak tırmanıp saçları jöleyle tarif edemeyeceğim (aslında edebilirim: Umut Sarıkaya'nın tabiriyle "Urspu Çocuğu modeli saç) bir forma soktular. Ama tavırlarında en ufak bir değişiklik olmadı. Belki ekmek çıkar umuduyla lise önlerinde açtılar tezgahlarını. Dilden dile geçerken abartılan, efsaneleşen hikayelerin peşinden sürüklendiler o okulların önlerine. Verici diye tabir edilen karılar vardı onlara göre o eğitim yuvasının kapısının öte yanında. Kutsal Kase'yi ya da gökkuşağının sonundaki bir kazan altını arayan maceraperestti belki de onlar.
İşte hepimizin yapmak isteyip de yapamadığını o adam, yani Rize Valisi Kasım Esen yapmış. Helal olsun diyebildim sadece. Çakal herifler ya. Bana öyle geliyor ki vali aracıyla köşeyi döner dönmez paçalı tavuk gibi tekrar okul kapısının etrafına üşüşmüştür bu tipler.
İşte hepimizin yapmak isteyip de yapamadığını o adam, yani Rize Valisi Kasım Esen yapmış. Helal olsun diyebildim sadece. Çakal herifler ya. Bana öyle geliyor ki vali aracıyla köşeyi döner dönmez paçalı tavuk gibi tekrar okul kapısının etrafına üşüşmüştür bu tipler.
21 Ekim 2008
Ağlarsa anam ağlar, gerisi kablosuz ağlar
Kablosuz iletişimi çok da önemli bir şeymiş gibi lanse ediyorlar. Bana kablosuz iletişim teknolojisi her zaman biraz sakat gelmiştir. Ne bileyim evde DECT telefon yerine bildiğin sarmal kablolu telefondan daha çok verim almışımdır. Kimse kalkıp bana hareket özgürlüğünden bahsetmesin, hiçbirimiz 120 odalı şatolarda kalmıyor, epi topu 3 oda bir salon. Onu da beş dakika telefonla konuşurken gezmeyiver be mübarek.
Bilgisayarda da aynı durum geçerli. Ne zaman kablosuz ağa bağlansam hep yüreğim pır pır ediyor, önümden birisi geçecek de bağlantım sekteye uğrayacak diye. Halbuki eski usül öyle mi? Daya ethernetten RJ45'i, önünden isterse Akrep Nalan geçsin, ne gam?
Bir diğer tırstığım durum da güvenlik. DECT telefon mandallanabilir, kablosuz ağ şifreniz öğrenilirse bağlantınız hayrata dönüşebilir ya da kakanızı yaparken facebook'a girdiğiniz bilgisayarınız kucağınızdan banyo zeminine düşebilir.
Yarın bir gün bebeğin göbeğine de bir alıcı yerleştirip uzaktan beslerse hamile kadınlar şaşırmayacağım.
Bilgisayarda da aynı durum geçerli. Ne zaman kablosuz ağa bağlansam hep yüreğim pır pır ediyor, önümden birisi geçecek de bağlantım sekteye uğrayacak diye. Halbuki eski usül öyle mi? Daya ethernetten RJ45'i, önünden isterse Akrep Nalan geçsin, ne gam?
Bir diğer tırstığım durum da güvenlik. DECT telefon mandallanabilir, kablosuz ağ şifreniz öğrenilirse bağlantınız hayrata dönüşebilir ya da kakanızı yaparken facebook'a girdiğiniz bilgisayarınız kucağınızdan banyo zeminine düşebilir.
Yarın bir gün bebeğin göbeğine de bir alıcı yerleştirip uzaktan beslerse hamile kadınlar şaşırmayacağım.
20 Ekim 2008
Beni ararlarsa yok de Google
Google'a girip, bir takım kelimeler giren insanlar çeşitli sitelere girmekte. Peki Komple Muamele'ye gelen insanlar ne arayarak gelmekteler?
sasha grey: Allah Sasha'dan razı olsun, hakkında bir haber girdik, ratingimiz coştu. Üzücü haber: burada ete doyamayacaksınız. Ama umudunuzu kesmeyin, belki ileride Adrianna Laurenti, Clara Morgane, Estelle Desanges, Laetitia, Loan Laure, Melissa Lauren, Nina Roberts, Sonia Carrere, Melissa Lauren, Yasmine, Nina Roberts, Suzie Carina, Regina Ice, Bambola, Julia Taylor, Priscilla Salerno, Evelyn Foxy, Nikky Rider, Lora Croft ya da Victoria Blond'a ait şaşırtıcı bilgiler sunabilirim. (adeta bir sinsi miyim neyim?)
kabızlık şişkinlik: Evladım, sorunun buysa bol bol lifli tüket, probiyotik yoğurt ye, olmadı Por-Çöz dök ağzına, bol bol da sıcak su iç üstüne. Doktora falan da gitme sakın, ne de olsa gerçek derman bu blogda.
dondurma bogaz kotu iken yenir mi: Bana kalsa ye diyeceğim ama boğazın kötüyken canın nasıl dondurma çekti onu anlayamadım. ben sigara bile içemiyorum. Sahlep falan iç, sonra yukarıdaki Por-Çöz içen manyak gibi sürünme.
zenciyle yatmak istiyorum: Tam olarak zenci sayılmaz ama Sudanlı arkadaşım var. Sütlü neskafe kıvamında. İstersen çaldır kapat, o seni arar. Bulur hatta. Bilirsin zırdelidir. Raporlu.
bokumu yermisin: Yemem. Hele o -mi ekini bitişik yazdığın sürece asla yemem. Israr da etme.
para yokken insanlar ne yapıyordu: Takas sistemi vardı kuzucuğum. Veriyordun koyunu alıyordun PlayStation'u. Bozuk para olarak da tavuk kafası, keçi toynağı gibi şeyler kullanılmaktaydı.
kayıtsız porno izlemek: Tam anlamadım, şimdi sen bilgisayarına kaydetmeden porno mu izlemek istiyorsun yoksa kayıtsız şartsız porno mu izlemek istiyorsun? Birincisi ise derdine derman yupoğrn'a devlet el attı, durumun nanay. İkincisiyse zaten senden ölesiye kaçarım. Ardıma bile bakmam.
sasha grey: Allah Sasha'dan razı olsun, hakkında bir haber girdik, ratingimiz coştu. Üzücü haber: burada ete doyamayacaksınız. Ama umudunuzu kesmeyin, belki ileride Adrianna Laurenti, Clara Morgane, Estelle Desanges, Laetitia, Loan Laure, Melissa Lauren, Nina Roberts, Sonia Carrere, Melissa Lauren, Yasmine, Nina Roberts, Suzie Carina, Regina Ice, Bambola, Julia Taylor, Priscilla Salerno, Evelyn Foxy, Nikky Rider, Lora Croft ya da Victoria Blond'a ait şaşırtıcı bilgiler sunabilirim. (adeta bir sinsi miyim neyim?)
kabızlık şişkinlik: Evladım, sorunun buysa bol bol lifli tüket, probiyotik yoğurt ye, olmadı Por-Çöz dök ağzına, bol bol da sıcak su iç üstüne. Doktora falan da gitme sakın, ne de olsa gerçek derman bu blogda.
dondurma bogaz kotu iken yenir mi: Bana kalsa ye diyeceğim ama boğazın kötüyken canın nasıl dondurma çekti onu anlayamadım. ben sigara bile içemiyorum. Sahlep falan iç, sonra yukarıdaki Por-Çöz içen manyak gibi sürünme.
zenciyle yatmak istiyorum: Tam olarak zenci sayılmaz ama Sudanlı arkadaşım var. Sütlü neskafe kıvamında. İstersen çaldır kapat, o seni arar. Bulur hatta. Bilirsin zırdelidir. Raporlu.
bokumu yermisin: Yemem. Hele o -mi ekini bitişik yazdığın sürece asla yemem. Israr da etme.
para yokken insanlar ne yapıyordu: Takas sistemi vardı kuzucuğum. Veriyordun koyunu alıyordun PlayStation'u. Bozuk para olarak da tavuk kafası, keçi toynağı gibi şeyler kullanılmaktaydı.
kayıtsız porno izlemek: Tam anlamadım, şimdi sen bilgisayarına kaydetmeden porno mu izlemek istiyorsun yoksa kayıtsız şartsız porno mu izlemek istiyorsun? Birincisi ise derdine derman yupoğrn'a devlet el attı, durumun nanay. İkincisiyse zaten senden ölesiye kaçarım. Ardıma bile bakmam.
19 Ekim 2008
AIDS Hastalığı
İsmail Türüt gün geçmiyor ki yeni bir bomba ile karşımıza çıkmasın. "O gün / Ogün" benzerliğini esas alarak yazılmış buram buram zeka kokan eserinden sonra AIDS üzerine de halkı bilinçlendirme çabalarına girmiş.

Şarkının sözleri ve halk üzerinde yarattığı tesir için sözlüğe bakabilirsiniz.
Bu efsane eserle kulaklarınızın pasını silmek için tıklayanzo.
+rep'leri unutmayalım beyler, emeğe saygı. pls, asl, thx.

Şarkının sözleri ve halk üzerinde yarattığı tesir için sözlüğe bakabilirsiniz.
Bu efsane eserle kulaklarınızın pasını silmek için tıklayanzo.
+rep'leri unutmayalım beyler, emeğe saygı. pls, asl, thx.
18 Ekim 2008
Sasha Grey Oscar Yolunda
Steven Soderbergh gerçekten zevk sahibi birisiymiş. Porno sektörünün ve kişisel arşivimin son zamanlardaki en popüler ismi olan Sasha Grey'e son filminde rol verecekmiş. E tabi süpersonik gazetemiz Hürriyet de boş durmamış, bu önemli haberi hemen anasayfadan duyurmuş.
Ee ne de olsa ete doyuracak bir haber, ıskalamak ayıp olurdu.
Ee ne de olsa ete doyuracak bir haber, ıskalamak ayıp olurdu.
17 Ekim 2008
Ama Cumalar Güzeldir
Yarın mesai olsa bile en azından hafta sonu moduna gireceğim için içim huzur dolu. Haftanın en umut vaadeden günüdür cuma günleri. En güzel aşklar hep cuma günü başlamıştır. Pazartesi günleri diyetler başlar, hafta içi herhangi bir gün ansızın bitiverir, ama cuma günleri kirlenmemiştir. Cumartesi gibi aylaklık dolu ama miskinlikten uzak bir güne arifedir cumalar. Öğrenciyken de çok severdim, hala çok seviyorum, emekli olduğumda mantık olarak gözümde diğer günlerden bir farkı kalmadığı zamanlarda bile çok seveceğim cuma günlerini.
Bu güzel güne bu kadar övgü yaptıktan sonra sizleri eli boş göndermek ayıp olur:
Tıkle, indir!
Bu güzel güne bu kadar övgü yaptıktan sonra sizleri eli boş göndermek ayıp olur:
Tıkle, indir!
16 Ekim 2008
Zihniyet Farkı
Google'a iş başvurusunda bulunacağım. Adamlar şahane ortam kurmuş, süpersonik bir şekilde takılıyorlar. İmrenmemek elde değil.
Ben ise işyerimde poker oynarken patronuma enselenince devcileyin bir dosya ile cezalandırılıyorum. Hayır, şahane de el gelmişti, yanarım yanarım ona yanarım.
Ben ise işyerimde poker oynarken patronuma enselenince devcileyin bir dosya ile cezalandırılıyorum. Hayır, şahane de el gelmişti, yanarım yanarım ona yanarım.
15 Ekim 2008
Sefalet
Okuyucu kitlem sanırım genelde üniversite öğrencisi, taş patlasa ilk iş tecrübelerini yaşamakta olan genç arkadaşlar. Genelleme yapmak sıkıcıdır ama sanırım bu kitle kibar tabirle çulsuz (kaba tabirle: aç köpek) olarak nitelendirilebilir. Kimse kırılmasın, ya da morali bozulmasın; zira iyi bir mirasa konmadıysanız yahut holding sahibi bir ailenin üyesi değilseniz şu içinde bulunduğunuz dönem son derece normaldir. İçinde bulunduğunuz bu sefalet denilen çukurdan çıkamayacaksın belki, ama en azından sefaletle yaşamayı öğrenmeniz gerekli.
Öncelikle bazı temel iktisadi kavramları hayatınıza uygulamalısınız. İçlerinde en önemlisi sanırım ikame mal tüketimi. Kayıtsızlık eğrisi (indifference curve de der bazıları) üzerinde alınan her noktada tüketicinin alacağı total haz eşittir, buradan hareketle ihtiyaçlarınız dahilinde daha az masraf ederek ikame mallar kullanıdığınız vakit artan kaynağınızı ya kalan ihtiyaçlarınıza aktarırsınız ya da alınan total haz miktarını çoğaltabilirsiniz.
Tamam, kabul ediyorum fazla karışık oldu ve sık sık haz almak ibaresini kullandığım için benim de aklım farklı mecralara aktı. Bakın şöyle izah edeyim; kakaolu fındık kreması sabah kahvaltınızın vazgeçilmezi olsun ve aynı zamanda gece dışarı çıkıp içmeyi seviyorsunuz diyelim. Her sabah bir kavanoz nutellayı roketleyip akşam da salaş bir barda 2 bira içip sosyalleşen bir birey için yapılabilecek en mantıklı şey sabah nutella yerine çikonella yemesi, cebinde kalan para ile de içtiği bira sayısını 2'den 3'e çıkarmak yahut yine 2 bira içmesi ama karı-kız ortamının daha yoğun olduğu daha kaliteli bir mekana geçmesidir. Bu üç durumda da (nutella+2 salaş bira, çikonella+3 salaş bira ve çikonella+2 ciks bira) alınan toplam haz eşittir ve birey bunlardan birisini seçecektir.

Paraya yön verme stratejisi kısaca böyle fakat ya özkaynaklarımız kısıtlı ise ne yapacağız? Diğer bir değişle cepte para yokken nasıl kakaolu fındık kreması yiyeceğiz, bira içeceğiz? Bu noktada sosyal mühendislik devreye girecek. Arkadaşlarımızı sık sık eve içmeye çağıracağız. Arkadaşlarımız geldiğinde onları depozitolu bira almaya yönlendireceğiz. İçerken birası biten arkadaşın şişesini bir atmaca gibi kapıp hemen soteliyoruz. Tıpkı küçük yatırımcının dövize olan tutumu gibi asla kaç şişemiz birikti, toplam kaç para depozito yatmakta balkonda gibi soruları aklımızdan geçirmiyoruz. Zorda kaldığımız bir gün (tercihen yanınızda iri bir arkadaşınız yahut el arabasıyla) o şişeleri iyi ilişkiler içerisinde olduğumuz bir tekel bayiisine götürüp nakite çevirtebiliriz, tüp şokella ve ucuz bira dolu bir güne merhaba diyebiliriz.
Son olarak; elde avuçtakini yiyip, sıfırı tükettiğimizde her zaman el açabileceğimiz insanlar olan anne-babalarımızı buradan saygı ile selamlamak isterim. Selam olsun size ey tükenmek nedir bilmez, reddetmeyi lugatından silmiş maddi destek insanları!
Not: Bu yazı tamamen şu oluşuma destek amaçlı yazılmıştır.
Öncelikle bazı temel iktisadi kavramları hayatınıza uygulamalısınız. İçlerinde en önemlisi sanırım ikame mal tüketimi. Kayıtsızlık eğrisi (indifference curve de der bazıları) üzerinde alınan her noktada tüketicinin alacağı total haz eşittir, buradan hareketle ihtiyaçlarınız dahilinde daha az masraf ederek ikame mallar kullanıdığınız vakit artan kaynağınızı ya kalan ihtiyaçlarınıza aktarırsınız ya da alınan total haz miktarını çoğaltabilirsiniz.
Tamam, kabul ediyorum fazla karışık oldu ve sık sık haz almak ibaresini kullandığım için benim de aklım farklı mecralara aktı. Bakın şöyle izah edeyim; kakaolu fındık kreması sabah kahvaltınızın vazgeçilmezi olsun ve aynı zamanda gece dışarı çıkıp içmeyi seviyorsunuz diyelim. Her sabah bir kavanoz nutellayı roketleyip akşam da salaş bir barda 2 bira içip sosyalleşen bir birey için yapılabilecek en mantıklı şey sabah nutella yerine çikonella yemesi, cebinde kalan para ile de içtiği bira sayısını 2'den 3'e çıkarmak yahut yine 2 bira içmesi ama karı-kız ortamının daha yoğun olduğu daha kaliteli bir mekana geçmesidir. Bu üç durumda da (nutella+2 salaş bira, çikonella+3 salaş bira ve çikonella+2 ciks bira) alınan toplam haz eşittir ve birey bunlardan birisini seçecektir.

Paraya yön verme stratejisi kısaca böyle fakat ya özkaynaklarımız kısıtlı ise ne yapacağız? Diğer bir değişle cepte para yokken nasıl kakaolu fındık kreması yiyeceğiz, bira içeceğiz? Bu noktada sosyal mühendislik devreye girecek. Arkadaşlarımızı sık sık eve içmeye çağıracağız. Arkadaşlarımız geldiğinde onları depozitolu bira almaya yönlendireceğiz. İçerken birası biten arkadaşın şişesini bir atmaca gibi kapıp hemen soteliyoruz. Tıpkı küçük yatırımcının dövize olan tutumu gibi asla kaç şişemiz birikti, toplam kaç para depozito yatmakta balkonda gibi soruları aklımızdan geçirmiyoruz. Zorda kaldığımız bir gün (tercihen yanınızda iri bir arkadaşınız yahut el arabasıyla) o şişeleri iyi ilişkiler içerisinde olduğumuz bir tekel bayiisine götürüp nakite çevirtebiliriz, tüp şokella ve ucuz bira dolu bir güne merhaba diyebiliriz.
Son olarak; elde avuçtakini yiyip, sıfırı tükettiğimizde her zaman el açabileceğimiz insanlar olan anne-babalarımızı buradan saygı ile selamlamak isterim. Selam olsun size ey tükenmek nedir bilmez, reddetmeyi lugatından silmiş maddi destek insanları!
Not: Bu yazı tamamen şu oluşuma destek amaçlı yazılmıştır.
14 Ekim 2008
Bunak
Sanırım son zamanlarda birileri yiyeceklerime uyuşturucu karışıtırıyor. Son derece miskinleştim ve unutkanlaştım. Sabah mesai saatimin başladığı dakikalarda ancak gözümü açabilmiştim. Son derece sakin bir şekilde hazırlandım (olan olmuş, panik yapsam ne çare diyerekten) ve evden çıktığımda unuttuğum şeyler kısaca şunlardı:
* Cep telefonum (ki bugün son derece ciddi bir toplantım var(dı))
* Taşınabilir hard disk (taşınabilir olması taşıyacağım anlamına gelmiyor sanırım)
* Nakit para (1 lira 50 kuruş ile gün geçirmek ilginç bir deneyim. 1 lira da hala durmakta)
* Dünkü toplantımda havalı gözükmek için ödünç aldığım çok maksatlı havalı organiser
* Bugün getireceğime dair bir insana söz verdiğim film
* Ve şu ana kadar hatırlayamadığım/ihtiyaç duymadığım bir sürü şey
İlkokul öğretmeni klişesi yapıp içinizden "E kendini nasıl oldu da unutmadın?" diyorsanız bunu kilometreler öteden bile hissederim, terlikle vururum ağzınıza.
Not: Tüm bu denyoluklarıma rağmen sigaramı ve çakmağımı özenle cebe atmıştım sabah evden çıkarken, bu da ne kadar pis bir sigara bağımlısı olduğumu bir kere daha yüzüme vurdu. Ha bırakacak mıyım, o başka.
* Cep telefonum (ki bugün son derece ciddi bir toplantım var(dı))
* Taşınabilir hard disk (taşınabilir olması taşıyacağım anlamına gelmiyor sanırım)
* Nakit para (1 lira 50 kuruş ile gün geçirmek ilginç bir deneyim. 1 lira da hala durmakta)
* Dünkü toplantımda havalı gözükmek için ödünç aldığım çok maksatlı havalı organiser
* Bugün getireceğime dair bir insana söz verdiğim film
* Ve şu ana kadar hatırlayamadığım/ihtiyaç duymadığım bir sürü şey
İlkokul öğretmeni klişesi yapıp içinizden "E kendini nasıl oldu da unutmadın?" diyorsanız bunu kilometreler öteden bile hissederim, terlikle vururum ağzınıza.
Not: Tüm bu denyoluklarıma rağmen sigaramı ve çakmağımı özenle cebe atmıştım sabah evden çıkarken, bu da ne kadar pis bir sigara bağımlısı olduğumu bir kere daha yüzüme vurdu. Ha bırakacak mıyım, o başka.
13 Ekim 2008
Dizi Dizi Anadolu
Yaz mevsimi arkamızda kalırken belki de bu mevsimin en sevindirici yönü dizilerin yeni sezonlarının birer ikişer başlaması sanırım. Araya giren bayram tatili, önyargıdan uzak bir yazı yazmak istemem ve biraz da tembelliğim yüzünden dizilerin geç gelmiş bir yeni sezon kritiği yazısı ile huzurlarınızdayım. Yalnız baştan uyarayım, spoiler dolu bir yazı olabilir, anama küfretmeyin sonra.
How I Met Your Mother: Şimdi eğri oturup doğru konuşmak lazım, bu dizi bir zamanlar sahip olduğu "Aman da aman, Ted'in gelecekteki müstakbel eşi acaba şu mu? Yok yok bu kız kesin!" havasını yitirdi. Bu asla negatif bir eleştiri değil, zira yan karakterler (ki yan karakterler demeye dilim varmıyor, çok rahat bir şekilde Lily-Marshall ikilisini esas alan bir spin-off yapılabilir, ya da Barney merkezli yeni bir dizi çekseler kimse hayır demez sanırım) o kadar sağlam performanslar sunmakta ki insan ister istemez asıl mevzudan kopmakta. Yeni sezon ise biraz acayip başladı. Tamam, özlemişiz ama nasıl söyleyeyim biraz yavan geldi bana. Belki de tek sebep Barney-Robin arasında vuku bulan (hatta tek taraflı olarak Barney tarafından hissedilen) elektriklenmedir. Yine de dediğim gibi tekrar HIMYM izlemek güzel bir şey.
Not: Mona Rıza ve nazo82 isimli arkadaşlara da buradan selam ederim, saygılarımı sunarım. Release çıkar çıkmaz altyazı sundukları yetmezmiş gibi bölüme ait notlar da vermeleri takdire şayan.
Heroes: Aslında haksızlık ettim, asıl yavan dizi bu. İlk bölümü izlerken farkettim ki geçen sezon nerede kalmışız, son durumlar neydi falan hepsi aklımdan uçmuş gitmiş. Cliffhanger falan bu dizi için yalanmış demek ki. Dizi senaristleri Harun Yahya tarafından desteklenmekte sanırım, zira Nathan dine döndü. Nikki desen klon ordusu gibi, 4. sezonda dördüz olduklarını öğrenir herhalde. Sylar (yoksa Gabriel mi demeliydik) hak yolunu bulur gibi, ama aynı zamanda değil gibi. Mohinder denen dürzü layığını bulup Gollum olma yolunda kararlı adımlar atmakta. Hiro-Ando ikilisi neşeli duo kavramından uzaklaşıp pis bir elektrik yaymakta (ki Süheyl-Behzat tarzı takılmalarından daha mı kötü karar veremedim). Kısacası tiksinmeme rağmen otomatiğe bağladığımdan izlemekteyim, bence aralarında toplanıp karar versinler, bu dizi 3. sezon itibariyle bitsin.
Terminator: The Sarah Connor Chronicles: Ne bileyim, sanki fanboy ağzı yapıyormuşum gibi olacak ama konu Terminator olunca ne çekseler izleyeceğim gibi geliyor (çekmek-izlemek ikilisinden kelime oyunu tabanlı espri çıkarmadım ya, insan böyle zamanlarda büyüdüğünü farkediyor). Summer Glau'nun gerçek hayatta da robot olduğundan da ciddi ciddi kıllanmaktayım.
Kısa kısa: Pushing Daisies, acaip çizgi sahibi bir dizi. İlk sezon neyse ikinci sezon da aynen devam etmekte. Chuck desen keza aynı. Chuck'ın ebedi kankası Morgan saçları kısaltmış, hatun da yoğurtçuda işe girmiş, gerisi aynı tas aynı hamam. Asıl mizah dozumu Channel 4 dizilerinden almaktayım bu aralar, siz de benim gibi bugüne kadar izlemediyseniz Black Books ve The IT Crowd ilk önereceğim yapımlar.
How I Met Your Mother: Şimdi eğri oturup doğru konuşmak lazım, bu dizi bir zamanlar sahip olduğu "Aman da aman, Ted'in gelecekteki müstakbel eşi acaba şu mu? Yok yok bu kız kesin!" havasını yitirdi. Bu asla negatif bir eleştiri değil, zira yan karakterler (ki yan karakterler demeye dilim varmıyor, çok rahat bir şekilde Lily-Marshall ikilisini esas alan bir spin-off yapılabilir, ya da Barney merkezli yeni bir dizi çekseler kimse hayır demez sanırım) o kadar sağlam performanslar sunmakta ki insan ister istemez asıl mevzudan kopmakta. Yeni sezon ise biraz acayip başladı. Tamam, özlemişiz ama nasıl söyleyeyim biraz yavan geldi bana. Belki de tek sebep Barney-Robin arasında vuku bulan (hatta tek taraflı olarak Barney tarafından hissedilen) elektriklenmedir. Yine de dediğim gibi tekrar HIMYM izlemek güzel bir şey.
Not: Mona Rıza ve nazo82 isimli arkadaşlara da buradan selam ederim, saygılarımı sunarım. Release çıkar çıkmaz altyazı sundukları yetmezmiş gibi bölüme ait notlar da vermeleri takdire şayan.
Heroes: Aslında haksızlık ettim, asıl yavan dizi bu. İlk bölümü izlerken farkettim ki geçen sezon nerede kalmışız, son durumlar neydi falan hepsi aklımdan uçmuş gitmiş. Cliffhanger falan bu dizi için yalanmış demek ki. Dizi senaristleri Harun Yahya tarafından desteklenmekte sanırım, zira Nathan dine döndü. Nikki desen klon ordusu gibi, 4. sezonda dördüz olduklarını öğrenir herhalde. Sylar (yoksa Gabriel mi demeliydik) hak yolunu bulur gibi, ama aynı zamanda değil gibi. Mohinder denen dürzü layığını bulup Gollum olma yolunda kararlı adımlar atmakta. Hiro-Ando ikilisi neşeli duo kavramından uzaklaşıp pis bir elektrik yaymakta (ki Süheyl-Behzat tarzı takılmalarından daha mı kötü karar veremedim). Kısacası tiksinmeme rağmen otomatiğe bağladığımdan izlemekteyim, bence aralarında toplanıp karar versinler, bu dizi 3. sezon itibariyle bitsin.
Terminator: The Sarah Connor Chronicles: Ne bileyim, sanki fanboy ağzı yapıyormuşum gibi olacak ama konu Terminator olunca ne çekseler izleyeceğim gibi geliyor (çekmek-izlemek ikilisinden kelime oyunu tabanlı espri çıkarmadım ya, insan böyle zamanlarda büyüdüğünü farkediyor). Summer Glau'nun gerçek hayatta da robot olduğundan da ciddi ciddi kıllanmaktayım.
Kısa kısa: Pushing Daisies, acaip çizgi sahibi bir dizi. İlk sezon neyse ikinci sezon da aynen devam etmekte. Chuck desen keza aynı. Chuck'ın ebedi kankası Morgan saçları kısaltmış, hatun da yoğurtçuda işe girmiş, gerisi aynı tas aynı hamam. Asıl mizah dozumu Channel 4 dizilerinden almaktayım bu aralar, siz de benim gibi bugüne kadar izlemediyseniz Black Books ve The IT Crowd ilk önereceğim yapımlar.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)