25 Aralık 2008

Hissiz Adam

Bir ara Mehmet Ali Erbil patlaması yaşamıştı Türk Sineması, buna eşlik eden dersaneli filmler, acınası bir takım ecinni altyapılı korku filmleri de eklenince herkes aynı şeyi demişti: "Türk Sineması Hollywood'un eline verecek!"

O dönemde de karamsar çizgimi sürdürüp bunun gelip geçici bir heves olduğunu iddia etmiş, hatta ilave etmiştim: Türk Sineması ekmeğini altyazılı film izlemek istemeyenlerden çıkarmaktadır. Altyazılı filmden kastım sadece izleyicinin bilmemkaç fontluk yazıyı filmle eşzamanlı takip ettiği film değil, aynı zamanda farklı bir coğrafyanın ve farklı bir kültürün üzerine inşa edilmiş filmdir.

Neyse, konudan sapmayalım. Yine bu tarz bir Türk Filmi furyası başladı salonlarımızda. Yine, yeni, yeniden Yeşilçam altın dönemini yaşamakta. Yerli sinema sektörü kriz zamanında dahi aslanlar gibi gişesini yapmakta. Bu gişeye katkımı ben de yapmak zorundaydım ve nihayet "Issız Adam"ı izledim. Ya da baktım. Issız Adam'a bakmak. Göz atmak.

Önyargılarım o kadar fazlaydı ki kapıda onlaraa da bilet almam gerekeceğinden hepsini dışarıda bıraktım. Açıkçası etrafımda dönen Issız Adam geyiklerine elimden geldiğince uzak kalmıştım. İlişki üzerine bir film olduğunu ve sayesinde eski 45liklere rağbet patlaması yaşandığını biliyordum. Ama sevgili okuyucu; ister bana marjinal olma çabasında ergenmişim gibi bak istersen g.tü kalkık bir herifmişim gibi davran ama söylemeden geçemeyeceğim: kitlelerin peşinden koştuğu değerlerden kaçmaktayım. Belki de sırf bu yüzden Issız Adam'a gidişim bu kadar ertelenmişti. Dediğim gibi, önyargısız bir şekilde izlediğim filmde en az üç kez kahve bardağımın kenarıyla bileklerimi kesmeye çalıştım, muvaffak olamadım. Klişe üzerine klişe, oturmamış karakterler, abartı oyunculuklar, araya sıkıştırılmış Çağan Irmakvari aile problemleri derken epey bir efor sarfettim salonda.

Ama çıktığımda bir şey öğrenmiştim. Memlekette sinema sektöründen ekmek yemek istiyorsan perdeye yansıttığın şeyde izleyici kendisini (daha doğrusu olmak istediği alt benliğini) bulmak zorunda. Unutulamayan sevgili, racon kesen mafya adamı ya da direkt Cem Yılmaz'ın kendisi. Yoksa işin cidden zor.


Not: Bu arada Müzik CDleri çift kaşarlı tost değildir, sesler en az o 45'likler kadar sıkıştırılmamıştır. Ha Alper Bey işporta tezgahındaki mp3 CDlerini kastediyorsa o başka. Ama sanmam, koskaca şef, bilmemkaç liralık şaraplar içip işportadan CD almaz değil mi?

3 comments:

Nobody's Wife dedi ki...

-İyi yemek yapmak için onları dinle, sebzeler sana nasıl pişmek istediklerini söyler...Dinlesene...

- filmleri severim

- elimin çizgilerini hisset

- mavi, yeşil telaşlar

Adsız dedi ki...

dün makarna salatam için havuç kavuruyordum, biri "laaan" dedi, noluyo dedim :o bakışımla yalnızdım netekim mutfağımda, "naptın lan dedi.. bugün orta dedik ya beceriksiğğz.." havuçmuş meğersem, yakmaya ramak kalalara sürüklemişim sebzeceğizi :| turuncu telaşlarla çektim tavayı ocaktan..

hindistan cevizi ve kestane dedi ki...

şu yorumu post ederken sağ avcum kaşındı para gelcek heralde ahaha ehömm.. konudan sapmayalım ben ve sağ duyum demek istedim -mayalım derken öyle oldu neyseher ^-^
bu filmi izlemedim,izlemicim geçenlerde gene sinema yollarını nahoşca arşınlarken ıssız adam yerine madagascara gittim fiuuwwww yok böyle birşey 2009 yılında ne animasyon çizgi filmler geliyomuş biliyomusun? yağaaa ama ice age3 gelse bi an önce diğğmii güzeldir ice age ^-^ sustum ben o_o